Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu ve Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk bu anlamlı günde
teşekkür ederek yazıma başlamak istiyorum.
Görevini içten,
samimi, dürüstlük ve özveriyle yapan tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü
kutlu olsun.
Öğretmenlik çok eski
ve kutsal bir görev olduğunu tarihte zaman yolculuğu yaparak anlatmaya
çalışacağım.
Hz.Adem (a.s) hiçbir şey bilmiyordu. Yüce Allah
bilmediklerini öğretti. Meleklere üstün kıldı ve Ademoğlu olarak yeryüzünde ki
yerimizi almış olduk.
Hz.Adem (a.s) ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa
(s.a.v) bilmediklerini öğreten Allah Teala ve Cebrail (a.s) öğretici göreviyle
yardım etmişlerdir.
Şimdi burada
aklınıza farklı düşünceler gelmesin. Öğretmenlik görevini yaratıcılık olarak
algılamayın lütfen.
Hz.Ali’nin en bilindik sözlerinden olan ‘Bana bir harf
öğretenin 40 yıl (bazı kaynaklarda 1000 yıl) kölesi olurum’ mutlaka okumuş veya
duymuşsunuzdur.
Burada köle kelimesini ilk anlamda düşünmeyin. Bilginin
yüceliğini, üstünlüğü ve öğretmek işinin ne kadar kutsal olduğunu
vurgulamaktır.
Mevlana’nın şu sözü
çok güzeldir.
Sorarlar Mevlana’ya
‘ Bu kadar okursun, anlatırsın
ne bilirsin?’
Cevaben ‘ Haddimi bilirim’ demiştir.
Burada vurgulanmak
istenen; bilmenin önemli olduğunu ancak bilgine yakışır şekilde davranmazsan
bir anlamı olmadığını bizlere ders nihayetinde anlatıyor.
Bir konu hakkında
bilgili olabilirsiniz. Bildiğiniz konuyu çok güzel bir şekilde ifade
edebilirsiniz. Bu eylemler bilmek ve bildiğini uygulamak anlamına gelir.
Mesela; el sanatı
konusunda bilgili sanatçılar ve sanatını en iyi şekilde sunanlar.
Fakat; bildiğin bir
konuyu ve konuları, bilmek isteyen, öğrenmek isteyen ancak sizin anlatımızla
anlayabilecek insanlara, en iyi şekilde anlatmak ve öğretmek farklı bir
durumdur. Sadece anlatmak yetmez.
Maalesef günümüzde
bazı kişiler sadece anlatıcı görevini üstlenmiştir. Kalıcı bir eğitim ve
öğretim sunmak ise daha verimli, özverili ve zamanla olacak bir işlevdir.
Bir çocuk
doğduğunda onun ilk öğretmeni annesi ve babasıdır. Büyüdükçe ninesi, dedesi,
amca, dayı, hala, teyze vs akrabalarıdır. Sonra dışarıya doğru çevresi,
(mahallesi) ve okul hayatına başlayınca öğretmenler eğitim hayatında etkili
olmaktadır.
Öğretmenlerimizde
bilgi bakımında kendini her geçen gün geliştirmeli, öğrenci gibi sürekli
öğrenim içinde olmalıdır. Ancak o zaman daha faydalı bir eğitici olarak
öğrencilerine faydalı ve etkili bir bilgi sunabilir.
Bu arada güzel
Türkçemiz ile ilgili birkaç bilgi paylaşmak istiyorum.
Bir gece de cahil kaldık diyenlere bu yazım…
Cumhuriyet öncesini düşünün halk okuma bilmiyor.
Bilmediği okuma yazma arapça, farsça ve ibranice olarak 3 farklı kültürün
birleşmesinden olan yazıdan bahsediyorum.
Kağıt üzerinde arapça, farsça ve ibranice yazıyor. Ancak
halk günlük konuşmalarında Türkçe kullanıyor. Bu durumdan dolayı okuma yazma
oranı çok düşük bir seviyede. Özellikle kadınlar hiçbir bilgisi olmadan
hayatlarını eşlerine ve çocuklarına hizmetle tamamlıyor.
Cumhuriyetin ilanıyla 1930’lu yıllara kadar Milli Eğitim
seferberliğiyle genç yaşlı çocuk ve kadınlar hızla ve kolaylıkla Türkçe’yi
öğrenmiş ve avukat doktor mimar mühendis ve öğretmen olmuşlardır.
1200 yıllarında
(Osmanlı kurulmadan) Anadolu’ya bir öğretici olarak bir derviş, evliya olarak
gelen Pir Hünkar Hacı Bektaşi Veli’ye görev veren Hoca Ahmet Yesevi Türkçe’nin
yayılmasında tarihte etkin bir rol almıştır.
Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün konuşmasıyla yazımı
tamamlamak istiyorum.
"Muallime
hanımlar ve muallime efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada
görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.
Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki pek mükemmelen sahibiz.
Vatanın
dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı
yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti. Yalnız bu
orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş
değildir. (Kütahya Lisesi- 24
Mart 1923)