Merhabalar.
Uzun bir
zaman oldu yazmayalı ve yayınlamayalı…
2020
yılı itibariyle yaşamımızda yeni durumlar oldu ve yaşandı. Kimi az etkilendi
kimi ise tahmin edemeyeceği kadar çok etkilendi. Kimi de hayatın anlamını
yeniden anlamaya başladı belki de.
……………………………………………………………………………………………………………
Öncelikle
tekrardan yazdığım için hem heyecanlıyım hem de yazacaklarımdan dolayı sizlere
endişe ve şaşkınlık vereceğimi tahmin ediyorum. Ancak bu yazıyı birgün mutlaka
yazmam gerektiğini ve sizlere bu bilgileri aktarmayı görev olarak biliyorum.
……………………………………………………………………………………………………………
Ölümün
yaşı, cinsiyeti ve ayrımcılığı yoktur. Zaman kavramı insanların algılaması için
belirtilen bir ölçüdür.
Hz.
Muhammed Mustafa Peygamberlerin Sultan’ının (s.a.v) ‘’Ölmeden önce ölünüz!’’
sözünü naçizane olarak vurgulamak ve farkına varılmasını istediğim için yazdım.
Ölüm;
canlı bir varlığın yaşamsal faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir.
Ölmeden önce nabız yavaşlar ve bir süre sonra kalp atışları tamamen durur.
Nefes alış verişi de aynı şekilde durur. Bilinç olgusu kaybolur.
Aslında
insan öldüğünü o anda anlayamaz, dünyevi durumlardan öte bir boyuta geçiş
yapmak için farklı bir durumdadır. Bedensel etkiler olmadığı için iç benlik
yani kişinin öz benliği ona rehber olacaktır.
En
önemli ayrıntı ise sır perdesi kalkmış ve asıl görülmesi, bilinmesi gereken
gerçekler karşımızdadır.
Aklınızdan
şöyle bir düşünce geçebilir. Nereden biliyorsun gidip geldin mi?
Gidişi
tek yönlü olan bir yolculuktur. Giden tekrar gelemez!
………………………………………………………………………………………………………….
Bu
yazıyı okuyanlar sizler şu anda hayattasınız ve sonrasını merak ediyor veya
merak etmeyip korku, endişe vs duygularını hissediyor olabilirsiniz.
Bu dünya
âlemine gelmeden önce neredeydiniz? Hangi âlemde bekliyordunuz? Nasıl geldiniz?
Orada neler yapıyordunuz? Bunun gibi birçok soruyu sorabilirim sizlere!
İnsanoğlu
şu an ki bilinciyle bu yaşam âlemini biliyor ve hatırlıyor. Ancak ne öncesini
biliyor ne de sonrasını tam olarak bilemiyor. Yaşamdan sonrası için Kutsal Kitaplarda
bizlere öğüt olarak bilgiler veriliyor. Okuyanlar az çok bu bilgileri
öğrenebilirler. Ancak okuduklarını nasıl algılıyorlar ve kendilerine nasıl
benimsiyorlar burada çok önem kazanıyor.
Ruh,
bilinç, düşünce kavramları soyut kavramlardır. Beden ise somut bir kavram ve
yaratılmış bir varlıktır.
Dünyada
yaşamak için bedene ihtiyaç vardır. Beden yaşamını yitirince artık somut
âlemden çıkıp soyut olan âleme geçiş yapılıyor. Yani yaşamınızın
sürdürülebilmesi için ihtiyaç duyduğunuz ev, araç gereç, maddiyat, yeme içme,
uyku, arkadaş, gezmek gibi durumlar anlamını yitiriyor. Çünkü ihtiyacınız
kalmıyor.
İnsanoğlu
bu bedensel ihtiyaçlara kendini ne kadar kaptırırsa o kadar çok yaşayacağını ve
hiç bitmeyeceğini sanıyor.
Dünyanın
fani olduğunu yani elbet birgün sona ereceğini biliyoruz. Bildiğimiz halde
neden hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz?
Ölüm;
perdenin arkasında ki gizli haber ve güzel olmasaydı tüm canlılara sunulmazdı.
Ayrıca kaçışı yok!
Ölümden
korkan kişiler; neden korktuğunu kendilerina sorsunlar. Aslında korkulacak bir
durum olmadığını, yaşam boyunca iyi bir insan isen gerek olmadığını anlamak çok
zor değil.
Ne kadar
yaşadığın değil, nasıl yaşadığın ve yaşar iken neler yaptığın daha önemli!
Kimseye
muhtaç değilsen, kendi halinde kimseye hatta canlı ve cansız varlıklara zararın
dokunmuyorsa, bilerek kötülük yapmıyorsan, sağlığın sıhhatin yerde ise gücünü
iyi yönde kullanıyorsan ve vicdanın rahat ise ne güzel!
Dünya da
senden iyi yok demektir! Seven ve sevdiklerin yanında ise işte bu dünya da
cenneti yaşıyorsun demektir.
……………………………………………………………………………………………………………
İnsanoğlu
yaşamında bazı derin acılar ve duygular ile yaşamak zorundadır.
En
sevdiklerinden en yakınlarından birini kaybetmek tarifi çok zor bir acı.
Kısaca
anlatmak istersek; kemiklerin, kasların, kalbin, duyguların ve seni insan yapan
herşeyin sarsılıyor deprem gibi…
Vücudun
aynı andan kalp krizi, kemiklerin kırılması, kasların kasılması, duyguların
harap olmasını düşünün.
Ağlamak,
gözlerden gelen yaşlar, yemeden içmeden kesilmek, konuşmamak, eski günleri
hatırlamak, eşyalara bakıp düşüncelere dalmak vs bunlar gibi birçok durum
insanı esir alıyor. Ne kadar zaman sürüyor, kişiye göre değişiyor.
……………………………………………………………………………………………………………
Kabristana
(bu ifade daha doğru geliyor) gittiğinizde dua edin. Aslında dua etmek hem dua
eden kişinin öz benliğine iyi geliyor acıdan hafifliyor ve dua edilen kişinin
öz benliğine gidiyor.
Şahsen
kabristanda dua edildikten sonra kabristanda yeme içmeyi doğru bulmuyorum.
Ve
yakını kaybedilmiş bir evde acılı aile yanında yeme içilmeyi de doğru
bulmuyorum.
……………………………………………………………………………………………………………
Bir
insan hayatını kaybettiğinde yani bu dünya hayatı sonlandığında dikkatimi çeken
ilk durum o kişinin adının artık önemini yitirdiğidir. Nasıl olmuş? Nerede
olmuş? Ahlar vahlar! Sonra başsağlığı dilemek. Ağlamak feryat etmek! Kimi
insanlar yalandan yapar gerçek değildir. Nereye gidecek? Kabri nerede olacak?
Derken bu işlemler bitince insanlar sanki bir yükten kurtulmuş gibi, geri dönüş
yolunda biraz önce kabristan da idi ve sonunu gördüğünü unutup dedikodu yapmaya
başlar. Neyi var neyi yok konuşulmaya başlar ve üstelik yakınları acı içinde
aynı mekânda iken! Daha da ileriye gidip saygısızca davranışlar yapanlarda
oluyor maalesef.
Şahsen
kabristana herkes gelmemeli, en yakınları gelmeli, bu konuda tecrübeli kişiler
gelmeli çünkü acı çeken kişiler o anda ayakta durmaya halleri olmuyor ve
gördükçe daha da kötü oluyorlar. Yani seyahat amaçlı yolculuk yapmaya gelen
kişilerde oluyor demek istiyorum. Öyle insanlar gelmesin alınmasın benim fikrim
bu yönde.
İnsanoğlunun
evi, arabası, eşyaları, maddiyat olarak kazandıkları, arkadaşları, çoluğu
çocuğu ailesi hatta bedeni bile bu dünya da kalıyor iken! Neden hala
anlamıyorlar kavga, tartışma, kalp kırma, senlik benlik kavramı o kadar
gereksiz ki!
……………………………………………………………………………………………………………
Anlatmaya
çalıştığım aslında ölümden korkun demek değil, aksine ölümden korkmadan,
ölmeden önce kendinizi hazırlamak ve pişman olmadan, son anda akıllanmadan
farkında olmak demek.
Neden
böyle yazdığımı düşünüyorsanız açıklayayım. Kutsal Kitabı (Kur’an-ı Kerim)
okuyun ve anlamaya çalışın. Ona buna (Hacı hocaya) sormayın. Kendinizi bu
konuda eğitin, aklınızı doğru algılama yönünde kullanın. Ayrıca okurken kendi
dilimizde Türkçe olarak güvenilir bir tercümeden okuyun! Yoksa hiçbirşey
anlamdan başka dilde sadece okumuş oluruz.
……………………………………………………………………………………………………………
Şahsen
insan ölmeden önce ölümü düşünmeli ve hazırlık yapmalı. Çünkü sizden sonra ki
işlemleri yakınlarınız yapacak. Ancak kimi tecrübeli kimi de işine geldiği gibi
yapabilir. O yüzden bu konuyu ciddiye almakta fayda var.
Ölümden
sonra neler olduğuna dair kulaktan dolma bilgilere inanmayın. Araştırın, doğru
kaynakları bulun ve okuyun.
İnsanoğlu
hiç ölmeyecek gibi yaşıyor ancak ölünce de hiç yaşamamış gibi oluyor.
1 yıl, 5
yıl, 10 yıl, 20 yıl, 50 yıl hatta 100 yıl ve öncesi insanlar şu an ki zamanımızda
hiç yaşamamış gibiler. Neden derseniz? Çünkü o insanların hangisi veya
hangilerini hatırlıyorsunuz? Veya ne kadar iyi anıyorsunuz?
……………………………………………………………………………………………………………
Aslında
çok şey yazmak istiyorum. Ancak kısa öz ve net olarak anlaşılması için böyle
yazmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü uzun yazıları okumak yerine
hızlıca göz ile geçiştiriyorlar.
Bir
sonra ki yazılarımda bu konuyu biraz daha ayrıntılı olarak yazmayı düşünüyorum.
……………………………………………………………………………………………………………
Ve son olarak
şu sözle bitirmek istiyorum.
Dünyanın
bütün servetini verseniz de zamanı geri alamazsınız, geçmişi değiştiremezsiniz,
yaşamınızı sonsuza kadar yaşayamazsınız. Her istediğinizi elde edemezsiniz!
……………………………………………………………………………………………………………
27.07.2023
Perşembe günü saat 12:40 itibariyle (Muharrem ayının 9. günü) bu yazıyı yazmaya başladım.
29.07.2023
Cumartesi günü saat 15:00 itibariyle bu yazıyı tamamladım.
……………………………………………………………………………………………………………
Hocam o kadar güzel bir yazı olmuşki emeğinize yüreğinize sağlık her satırı duygulu ve son söz o kadar gerçek 🙏🏼
YanıtlaSil