13 Aralık 2017 Çarşamba

Şeb-i Arûs


Şeb-i Arûs nedir? Mevlânâ ve Şems-i Tebrizî hakkında araştırıp öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Mevlânâ; asıl ismi Muhammed Celaleddin’dir. Efendimiz manasına gelen Mevlânâ ismi ona daha pek genç iken Konya’da ders okutmaya başladığı tarihte verilir. İsmi yerine sembol olmuştur. Rumi ismi Anadolu manasına gelmektedir.

Mevlânâ; 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan yöresinde Belh şehrinde doğmuştur. Belh şehrinin ileri gelenlerinden olan ve kendisine ‘Bilginlerin Sultanı’ unvanı verilen Hüseyin Hatibi oğlu Bahaeddin Veled babasıdır. Belh Emiri Rükneddin kızı Mümine Hatun annesidir.

1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostlarıyla, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh şehrinden ayrılmak zorunda kalmışlardır.

İlk durağı Nişabur olmuştur. Mevlânâ burada tanınmış mutasavvuf Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirini kazanmıştır.

Nişabur’dan sonra Bağdat’a oradan Kûfe yolu ile Kâbe’ye hareket etti. Dönüşte Şam’a ve sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Karaman’a (Lârende) geldiler.

Karaman’da 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile evlendi. Bu evlilikten Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Gevher Hatun’un vefatından sonra Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğinden Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike hatun adlı kızı dünyaya geldi.

Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve hükümdarı Alâeddin Keykubâd, Mevlânâ’nın babasını Bahaeddin Veled’i Konya’ya davet etti. 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostlarıyla birlikte Konya’ya geldiler. Muhteşem bir törenle karşılandılar ve Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni tahsis ettiler.

12 Ocak 1231 yılında Mevlânâ’nın babası vefat edince talebeleri ve müridleri bu defa Mevlânâ’nın çevresinde toplandılar.

Hz.Mevlânâ ile Hz.Şems-i Tebrizî:

Mevlânâ 15 Kasım 1244 yılından Şems-i Tebrizî (Tebrizli Şems) ile karşılaştı.Bu iki kabiliyet, iki nur, iki ruh nihayet buluştular ve görüştüler.

Şems 60 Mevlânâ 38 yaşında idi. Bu iki ilahi aşık, bir müddet yalnızca bir köşeye çekilerek kendilerini tamamiyle Hakk’a verdiler ve gönüllerine gelen ilahi ilhamlarla sohbetlere başladılar.

Sultan Veled dedi ki ‘Ansızın Şems gelip Ona ulaştı. Ona maşukluk (sevilen, sevgili olmanın) hallerini anlattı. Böylece sırrı yücelerden yüceye vardı. Şems, Mevlânâ’yı şaşılacak bir aleme çağırdı, öyle bir aleme ki, ne Türk gördü o alemi ne Arap.’

Şems, Mevlânâ’ya ayna oldu. Mevlânâ, Şems’in aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine aşık oldu. Mevlânâ gönlündeki Allah aşkını Şems’te yaşattı.

Mevlânâ, Şems’te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu. Mevlânâ açılmak üzere bir güldü. Şems Ona bir nesim oldu. Mevlânâ bir aşk şarabı idi. Şems bir kadeh oldu.

Şems, Mevlânâ’yı ateşledi, ama karşısında öyle bir volkan tutuştu ki, alevleri içinde kendi de yandı.

Mevlânâ ile Şems yan yana ilahi aşkla kendisinden geçercesine Sema dönüyorlardı. Bu iki ilahi dostun sohbetlerindeki mukaddes sırrı idrakten aciz olanlar ileri geri konuşmaya başladılar. Neticede Şems, incindi ve Mevlânâ’nın yalvarmalarına rağmen Şems-i Tebrizî 14 Mart 1246 Perşembe Konya’dan Şam’a gitti.

Mevlânâ derin bir ızdırab ile yazdığı manzum mektubunu Sultan Veled’e verdi. Şam’da Şems-i Tebrizî buldu ve babasının davet mektubunu sundu.

Şems-i Tebrizî ‘ Muhammedi tavırlı ve ahlaklı Mevlânâ’nın arzusu kafidir. Onun sözünden ve işaretinden nasıl çıkabilir’ diyerek 1247 yılında davetine icabet eti ve Konya’ya geldi.

Mevlânâ hasret duyduğu sohbetlere kavuştu. Şems’in şerefine ziyafetler verdi. Sema meclisleri tertip edildi. Fakat huzurla muhabbet ettiği günler pek çok sürmedi.

Şems, o bahtsız dedikoducu topluluğun yine kinle dolduğunu, gönüllerinden sevginin uçup gittiğini, akıllarının nefislerine esir olduğunu anladı ve kendisini ortadan kaldırmaya uğraştıklarını bildi.

Şems, Sultan Veled’e dedi ki ‘Gördün ya azgınlıkta yine birleştiler. Doğru yolu göstermekte, bilginlikte eşi benzeri olmayan Mevlânâ’nın huzurundan beni ayırmak, uzaklaştırmak ve sonra da sevinmek istiyorlar. Bu sefer öylesine bir gideceğim ki, hiç kimse benim nerede olduğumu bilmeyecek. Aramaktan acze düşecek, kimse benden bir nişan bile bulamayacak. Böylece yıllar geçecek yine kimse izimin tozunu bile göremeyecek’ diye yakınan Şems, 1247-1248 tarihinde Konya’dan ansızın gidip kayboldu.

Bir gün bir adam, Şems-i Şam’da gördüm diye haber verdi. Mevlânâ tarif edilmeyecek şekilde sevindi ve üstünde nesi varsa (sarık, hırka) bağışladı. Dostlarından birisi bu adamın verdiği haber yalandır. Şems-i görmemiştir dediğinde Mevlânâ’nın cevabı ‘ Evet, verdiği bu yalan haber için üstümde neyim varsa verdim. Eğer doğru haber verseydi, canımı verirdim’ dedi.

Mevlânâ, Şems-i aramak için iki kez (1248-1250) Şam’a gitti.

Sultan Veled’in ifadesiyle; Mevlânâ, Şam’da Tebrizli Şems-i bulamadı ancak mana yönünden Onu, kendisinde buldu. Ay gibi kendi varlığında beliren Şems-i Tebrizî kendinde gördü ve dedi ki ‘ Beden bakımından ondan ayrıyım ama, bedensiz ve cansız ikimiz de bir nuruz. Ey arayan kişi! İster onu gör, ister beni. Ben O’yum O’da ben.’ dedi.

Mevlânâ ölüm gününü (17 Aralık 1273) yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’a kavuşacaktı. Onun için Mevlânâ ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen ‘ Şeb-i Arûs ‘ diyordu. Dostlarına ölümünün ardından ah ah, vah vah edip ağlamayın diye vasiyet ediyordu.

Mevlânâ’nın eserleri;

Mesnevî, Büyük Divan (Divan-ı Kebir), Ne varsa İçindedir (Fihi Ma-Fih), Mevlânâ’nın 7 vaazı ve Mektubat (Mektuplar) ismiyle Mevlânâ’nın eserleri günümüzde okunması gereken manevi yazılardır.

Nacizane olarak; Mevlânâ’nın böylesine ilahi aşk duygusunu okuyup anlamak için gerçekten manevi olarak yüksek bir hissiyat gerek.

Mevlânâ’nın bizlere öğüt olarak söylediği sözlerinden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

’Can Konağını aramaktaysan, Cansın; Bir Lokma Ekmek aramaktaysan, ekmeksin. Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir: Neyi arıyorsan O Sensin.’

Sen ruhumda cemre diye damlamadıktan sonra ben bu bedende neyleyim…Aşk da Sen Hasret te Sen Ben de Sen.

Aramakla bulunmaz, bulanlar ancak arayanlardır.

Her şey, neye layıksa ona dönüşür.


Ölmeden Önce Ölmek!

  Merhabalar. Uzun bir zaman oldu yazmayalı ve yayınlamayalı… 2020 yılı itibariyle yaşamımızda yeni durumlar oldu ve yaşandı. Kimi az et...