9 Kasım 2018 Cuma

Büyük ölümlere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.


Merhabalar.

10 Kasım’da ayrı bir hüzün yaşamaktayım!

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün herkes tarafından bilinmeyen yaşadığı rahatsızları yazmayı kendime görev olarak seçtim.

Herkesin bildiğinin aksine gerçek ölüm nedenini biraz araştırdım.

Yıllarca süren savaş, cepheden cepheye koşan ve hiç yenilmeyen bir komutan, askeri bir deha ve siyasi olarak hiç kimseye benzemeyen bir lider.
…………………………………………………………………………………………………


1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğduBabası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Doğum tarihi gün ay olarak bilinmemektedir. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi, 14-15. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün 5 kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) Hanım 1956 yılına kadar yaşadı.

*Çocukken geçirdiği hastalıklar ise şunlardır:
Malarya, tertinyana, intani hastalıklar, çocukluğunda üzerine kapı devrilmesi.

Gazi Paşa’nın mevsim hastalıkları dışında hayatı boyunca geçirdiği rahatsızlıklar şunlardı:
*Manastır Askeri Lisesi (1896) yıllarında Sıtma hastalığı
*Trablusgarp-Bingazi’de savaşta sol gözünde görme kaybı ve beliren rahatsızlık
 *I. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan böbrek rahatsızlığı:
* I. Dünya Savaşı yıllarında öksürük şikâyetleri ve akciğer hastalığı
*Aşırı çalışma temposu ve yorgunluklar sonucunda üç yıl ara ile gelen kalp krizleri
*Haziran 1926 yılında Bursa’da kulaklarından rahatsızlık geçirmesi.

Atatürk ölmedi, zehirlendi iddialarına ilişkin tarihi belgeleri ele alırsak, 57 yaşında hayatını kaybeden Atatürk’ün doğal yollardan ölmediği, zamanın kudretli yöneticileri ve doktorları tarafından zehirlendiğine ilişkin iddialar zaman zaman dillendirilse de bu, sınırlı bir tartışmanın ötesine geçmemişti.
İlk belge; İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın 30 Haziran 1938’de, yani Atatürk’ün ölümünden 4,5 ay önce İsmet İnönü’ye gönderdiği yazı.
“Çok kıymetli büyüğüm İsmet İnönü. Cumhur reisimizin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte, çevresinde size karşı bazı tedbirler aldığını duydukça çok üzülmekteyim. Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım. Cumhur reisimiz, doktorlardan çok şikâyet etmiş, ‘Beni Türk doktorlarına emanet edin’ demiştir. Yabancı doktorları uzaklaştırmak istemektedir. Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhur reisi olarak görmek arzusu hepimizde hâsıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim.
Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya.” (30 Haziran 1938).
İkinci belge ise, Atatürk’ün zehirlendiği tartışmalarının 20 yıl sonra devletin zirvesindeki bazı isimlerin başını ağrıtacak ve ölüm tehditlerine bile sebep olacak şekilde yeniden gündeme geldiğini gösteriyor. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, 26 Şubat 1959 tarihindeki yazısında, daha sonra İçişleri Bakanlığı da yapacak olan Hıfzı Oğuz Bekata’yı nazik bir şekilde uyarıyor.
Hıfzı Oğuz Bekata, Kasım Gülek’in ‘nazikçe’ uyarılarına rağmen Atatürk’ün ölümünün arkasındaki sırrı araştırmaya devam etti.
Bekata’nın İçişleri Bakanı olduğu 1962 yılında, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Doktor Lebit Yurdoğlu’ndan destek istediği, Yurdoğlu’nun elde ettiği bulguları bir mektupla ilettiği görülüyor. Doktor Yurdoğlu, Bekata’ya yazdığı yazıda Atatürk’ün kesinlikle öldürüldüğüne dikkat çekiyor. Yurdoğlu tespitlerini şu şekilde sıralıyor:
“Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını, teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tespit ettim… Sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekim bilir. Bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim… Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, Dr. Neşet Irdelp’in hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hâkim olmuştur.”
Atatürk’ün hayatı boyunca çekilen binlerce fotoğrafı olmasına rağmen neden alkolik denilen bir insanın masasında ve elinde içki şişesi ve bardağı yoktur? Hatta kız çocuğuyla birlikte çekilmiş ve elinde bir bardak malt içeceği olmasına rağmen “Atatürk kız çocuğuna bira içiriyor” diye iftiralar atılmıştır.
Atatürk, yanlış tedavi uygulandığı için ölmüştür. Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi. Atatürk’e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı Kinin yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor Mason locası üstadı doktor Mim Kemal’dir.
Büyük Millet Meclisi’nde Atatürk’ün ölüm raporu gündeme geldiğinde, 1935 yılında kapatılan ancak Meclis’ten tam olarak arındırılamayan Masonlar ortaya bir fikir atarlar:
“Efendim, gençlerimize terbiye olur, onun alkol ve sigaradan öldüğünü duyuralım…” denir ve kabul edilir, tarih kitaplarına da böyle girer…
…………………………………………………………………………………………………

Büyük ölümlere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.


Ölmeden Önce Ölmek!

  Merhabalar. Uzun bir zaman oldu yazmayalı ve yayınlamayalı… 2020 yılı itibariyle yaşamımızda yeni durumlar oldu ve yaşandı. Kimi az et...