Merhabalar.
10 Kasım’da ayrı
bir hüzün yaşamaktayım!
Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün herkes tarafından bilinmeyen yaşadığı rahatsızları yazmayı kendime görev olarak seçtim.
Herkesin bildiğinin aksine gerçek ölüm nedenini
biraz araştırdım.
Yıllarca süren savaş, cepheden cepheye koşan ve hiç
yenilmeyen bir komutan, askeri bir deha ve siyasi olarak hiç kimseye benzemeyen
bir lider.
…………………………………………………………………………………………………
1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç
katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Doğum tarihi
gün ay olarak bilinmemektedir. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi, 14-15.
yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan
Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk
ailesinin kızıdır. Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi.
Atatürk'ün 5 kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan)
Hanım 1956 yılına kadar yaşadı.
*Çocukken geçirdiği hastalıklar ise
şunlardır:
Malarya,
tertinyana, intani hastalıklar, çocukluğunda üzerine kapı devrilmesi.
Gazi Paşa’nın mevsim hastalıkları dışında hayatı boyunca
geçirdiği rahatsızlıklar şunlardı:
*Manastır
Askeri Lisesi (1896) yıllarında Sıtma hastalığı
*Trablusgarp-Bingazi’de
savaşta sol gözünde görme kaybı ve beliren rahatsızlık
*I.
Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan böbrek rahatsızlığı:
* I. Dünya Savaşı yıllarında öksürük
şikâyetleri ve akciğer hastalığı
*Aşırı
çalışma temposu ve yorgunluklar sonucunda üç yıl ara ile gelen kalp krizleri
*Haziran 1926 yılında Bursa’da kulaklarından
rahatsızlık geçirmesi.
Atatürk ölmedi, zehirlendi iddialarına ilişkin tarihi belgeleri ele alırsak, 57
yaşında hayatını kaybeden Atatürk’ün doğal yollardan ölmediği, zamanın kudretli
yöneticileri ve doktorları tarafından zehirlendiğine ilişkin iddialar zaman
zaman dillendirilse de bu, sınırlı bir tartışmanın ötesine geçmemişti.
İlk belge; İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın 30 Haziran 1938’de, yani Atatürk’ün
ölümünden 4,5 ay önce İsmet İnönü’ye
gönderdiği yazı.
“Çok kıymetli büyüğüm İsmet
İnönü. Cumhur reisimizin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte, çevresinde size
karşı bazı tedbirler aldığını duydukça çok üzülmekteyim. Tahsis ettiğimiz
doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım. Cumhur reisimiz,
doktorlardan çok şikâyet etmiş, ‘Beni Türk doktorlarına emanet edin’ demiştir.
Yabancı doktorları uzaklaştırmak istemektedir. Her şey yolunda ve mecrasında
seyir etmektedir. Sizleri Cumhur reisi olarak görmek arzusu hepimizde hâsıl
olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim.
Dâhiliye
Vekili Şükrü Kaya.” (30 Haziran 1938).
İkinci belge ise, Atatürk’ün
zehirlendiği tartışmalarının 20 yıl sonra devletin zirvesindeki bazı isimlerin
başını ağrıtacak ve ölüm tehditlerine bile sebep olacak şekilde yeniden gündeme
geldiğini gösteriyor. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, 26 Şubat 1959
tarihindeki yazısında, daha sonra İçişleri Bakanlığı da yapacak olan Hıfzı Oğuz
Bekata’yı nazik bir şekilde uyarıyor.
Hıfzı Oğuz Bekata, Kasım Gülek’in
‘nazikçe’ uyarılarına rağmen Atatürk’ün ölümünün arkasındaki sırrı araştırmaya
devam etti.
Bekata’nın İçişleri Bakanı olduğu
1962 yılında, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Doktor Lebit Yurdoğlu’ndan destek
istediği, Yurdoğlu’nun elde ettiği bulguları bir mektupla ilettiği görülüyor.
Doktor Yurdoğlu, Bekata’ya yazdığı yazıda Atatürk’ün kesinlikle öldürüldüğüne
dikkat çekiyor. Yurdoğlu tespitlerini şu şekilde sıralıyor:
“Bu konuyu derinlemesine
araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını, teşhisle uyumlu ilaçlar
kullanılmadığını tespit ettim… Sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43
şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz
yaralar açacağını her hekim bilir. Bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun
izlenimi edindim… Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, Dr. Neşet Irdelp’in
hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hâkim
olmuştur.”
Atatürk’ün hayatı boyunca çekilen
binlerce fotoğrafı olmasına rağmen neden alkolik denilen bir insanın masasında
ve elinde içki şişesi ve bardağı yoktur? Hatta kız çocuğuyla birlikte çekilmiş
ve elinde bir bardak malt içeceği olmasına rağmen “Atatürk kız çocuğuna bira
içiriyor” diye iftiralar atılmıştır.
Atatürk, yanlış tedavi
uygulandığı için ölmüştür. Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi.
Atatürk’e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı Kinin yüklenmiş ve karaciğeri bu
yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor Mason locası
üstadı doktor Mim Kemal’dir.
Büyük Millet Meclisi’nde
Atatürk’ün ölüm raporu gündeme geldiğinde, 1935 yılında kapatılan ancak
Meclis’ten tam olarak arındırılamayan Masonlar ortaya bir fikir atarlar:
“Efendim, gençlerimize terbiye
olur, onun alkol ve sigaradan öldüğünü duyuralım…” denir ve kabul edilir, tarih
kitaplarına da böyle girer…
…………………………………………………………………………………………………