Yazımın adını daha
önce duymuş olabilirsiniz. Belki de ilk kez bu ismi okudunuz. Aşk kavramının
bir başka boyutunu aslında bilinen ancak söylemesi hep yarım kalan ve
anlatılmaya çalışılan fakat tam anlatılamayan bir bölümünü yazmaya çalışacağım.
Aşk kavramını
açıklamaya çalışanlar tam anlatamamaktan yakındılar çünkü herkes kendi yaşadığı
duygulara göre açıklamaya çalışmıştır. Bu yüzden aynı duyguları hisseden
kişiler o kavramı kendine daha yakın hissedip benimsemiştir.
Aşkâr ismini önce iki
hece şeklinde ayrı ayrı yazıp açıklamak istiyorum. Sonra sizler kendinize
hangisi yakın ise benimseyip zihninizde unutulmayacaklar bölümünde
saklayabilirsiniz.
Aşk kelimesi İbranice
olup zehirli sarmaşık anlamındadır. Yani biraz daha ayrıntı verecek olursam;
ağacın gövdesinden beslenen ve beslendikçe zehirleyen bir bitki olarak bilgi
verebilirim.
Âşık olanlar bu bitki
misali önce mest olurlar çünkü zehrin uyuşturucu etkisi gibi o an aklınız
sağlıklı düşünemez ve kendinizi kaptırırsınız. Bu yüzden âşık olan kişi kendini
çok farklı duygular ve davranışlar içine sürükler fakat o an algısı ilgi
duyduğu kişiye yoğunlaşmıştır. Fiziksel olarak kimyasal bir etki içindesiniz
kısacası…
Ruhsal olarak ise;
ruhunuzu kontrol edemezsiniz. Ruhunuzu sakin ve gerçekleri algılayabilen bir zihin ile kontrol
etmeyi öğrenebilirsiniz. Aksi takdirde ruhunuz başka bir ruhun çekimine kapılır
ve sürekli o kişinin ruhsal çekimine doğru gitmek istersiniz.
Eş ruhu bulmak
kavramını duymuş veya okumuşsunuzdur. Eş ruhu kavramı; insana geçici olarak
emanet edilen ruh ve beden birbirine uyum sağlayıp artık kendinin yarım
olduğunu ve diğer yarısını bulup kendini daha huzurlu hissedeceğine inanır. Aşk
bu hisse kapılmanızı sağlıyor. Bulduğunuzu sanıp öyle hissediyorsunuz. Ancak
nedense âşık olanların çoğu (nadir olanlar hariç) sonradan yanıldığını anlıyor.
Fakat duygusal bir çöküş ve hüzünlü bir şekilde bunu öğreniyorlar. Maalesef ki
iyileşmek o kadar kısa sürmüyor hatta bazen psikolojik destek almak gerekiyor.
Şimdi de ikinci
kelime olan âr kelimesini anlatmaya çalışacağım naçizane olarak.
Âr; utanma, çekinme
ve mahrem duygusunun iç içe alındığı bir kavramdır. Aşık olan kişi bu
duyguların yoğunluğunda şelale misali çağlayan bir su gibidir. Fiziksel olarak
kendini bu duyguların yoğunluğunda boğulmamak için akşına bırakır ve o şelale
de çırpınmak yerine kendini arındırır yani pak ve temiz olmak adına suyun
arındırıcı özelliğine karşı koyamaz.
Aşk ve âr
kavramlarını yan yana yazdığınızda Aşkâr olur!
……………………………………………………………………….
Bu arada bu kelimeyi
diğer bir şekilde de iki kelime olarak açıklamak isterim.
Aş ve kâr olarak,
maalesef günümüzde genellikle bu şeklinde yaşanıyor. Neden derseniz
açıklayayım.
Aş kelimesini
bilmeyen yoktur. En kısa tanımıyla yemek. Ancak burada açıklamak istediğim
bilenen bir yemek değil. Âşık olanların birbirilerinin duygularını iştahla
yediği yani duygusal açlığını giderdiği bir durumdur. Genellikle bu iştah seven
değil sevilen tarafından yapılır. Yani sevilen kişi onu seven kişinin duygusal
zaafının farkındadır ve bunu fırsat bilip yaptığı bencilliktir. Seven kişi ise
kendinin tükendiğini anladığında artık gücünün ve duygularının yıprandığını
anlar. Fakat tükendiği için karşı koyacak gücü kalmadığından 2 seçenek var. Ya
teslim olacak hep böyle devam edecek tamamen bitene kadar. Ya da artık
vazgeçecek ve o kişiyle bağlarını koparıp kendini toparlamaya çalışacak.
Kâr; elde edilen
fayda, kazanç olarak tanımlamak en çok bilenen şeklidir. Bir esnafın kazancı
değil tabi ki! Duygusal açlığını gideren kişinin kendine olan sağladığı
faydadan bahsediyorum. Böyle kişilerin yanına kâr kaldığı düşünülür ancak pek
öyle değildir. İlk başta faydalanır sonra ise ettiği yanına kalmaz. Kimisi bunu
anlar kimisi ise ne oluyor der!
……………………………………………………………………….
Aşkâr kelimesini
sizlere 2 haliyle 1. şekli (Aşk + âr) ve 2. Şekli ise (Aş + kâr)
Sizlerin hangisini
yaşadığınızı tabi ki bilemem ancak insanların bu 2 şekilde yaşandığını bildiğim
için yazdım. Umarım 3. tahminim olan mutlu bir şekilde hayatınıza devam ediyor
olmanızı diliyorum.
Anlatmak istediğim
konunun genel olarak giriş bölümünü yazdıktan sonra şimdi gelelim bu ismi
nerede duydum ve neden yazmak istediğime…
Türk sineması
izlerken bir filmde Aşkâr ismini duydum ve ilgimi çekti. Filmde bu isimde bir
at vardı. Ve sıradan bir at değildi. Battal Gazinin babası Hüseyin Gazinin
atının adıydı. (bu ayrıntının dikkatinizi çektiğini sanmıyorum)
Günümüzde atın yerini
motorlu araçlar aldığı için teknolojinin ilerlediği ancak insanlığın eskisi
gibi olmadığını hatta gerilediğini yazarken bile üzgün olduğumu ifade etmek
istiyorum.
Hikayemi bir sonra ki yazımda sizlerle buluşturmayı heyecanla bekliyorum.
Hikayemi bir sonra ki yazımda sizlerle buluşturmayı heyecanla bekliyorum.
Ve sizi hayal gücümün
derinliklerine eski zamanlara davet ediyorum.
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın...
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın...
……………………………………………………………………….