Yalnızlık üzerine
belki de ilk defa bu kadar derin bir yazı okuyacaksınız. Hiçbir kaynaktan
alıntısı yoktur. Tamamıyla kendime özgü, fikir, düşünce ve hatta
yaşanmışlıklardan edinilen duygular ışığında yazılmıştır.
Yalnızlığın tarifi
kişiye göre değişir. Yalnızlık paylaşılınca azalır diye bir söz gezer kulaktan
kulağa…
Aslında işin aslı
öyle değil. Yalnızlık asla paylaşılan bir duygu değildir. Çünkü paylaşılırsa
adı yalnızlık olmaz.
Kendimce tarif edecek
olursam; çevrende kimsenin olmaması değil, aksine birçok kişi varken kendi iç
dünyanda yaşadığın ve zamanla alıştığın sonra seni bırakmayan kronik bir
hastalık gibidir. İçinde fırtınalar kopar, için yangın yeri dışın ise buzdağı
gibidir. Sesini duyan olmaz, çığlık atsam kim duyacak ki dersin!
Yalnız insanların
gözleri buğuludur. Gülüşleri derinden ve kısa olur. Sözleri uzatmazlar. Kısa
cümleler kurarlar. Sosyal olmak istemezler. Çünkü kalabalık içinde boğucu bir
şekilde kendilerini yalnız hissederler.
Büyük kalabalıklardan
büyük yalnızlıklar doğar. Neden derseniz! Kimse kimseyi tanımak istemez,
konuşmak ve hatta yüzünü bile görmekten acizlerdir. Herkes herkesin yanından
sadece geçer ve gider. Herkes kendi yaşamına ve düşüncelerine o kadar dalmış ki
çevresinde ki olup bitenden bile haberi yok.
Otobüste yolculuk
ederken herkesin elinde bir cep telefonu, yolda yürürken ve hatta araç
kullanırken bile cep telefonu ile uğraşmaktadır. Sanırsın kan yerine cep
telefonunun içinde ki internete ihtiyacı var. Aslında bu bir hastalık
derecesinde bağımlılık göstergesidir.
Yani demem o ki!
Cihazlara ve eşyalara haddinden fazla bağlıyız ve insanlardan, hayvanlardan,
bitkilerden bir o kadar ayrıyız.
İnsanlar birbirlerine köprüler kurmak yerine yüksek
yıkılmaz duvarlar içinde kalmayı tercih ediyorlar. Kimi iyi niyetinden
yalnızlığa mahsur kalmış. Kimisi de bencilliğinden yalnızlık içinde kalmaya
mecbur.
Şimdi diyeceksiniz ki
hani hikâye nerede? Merak etmeyin bu yazılar ile sizi hikâyeye hazırlıyorum.
………………………………………………………………………………………..............................
Zamanın bir vaktinde
mekânın bir yerinde kendi halinde bir delikanlı yaşarmış. Ailesi ile birlikte
yaşayan ve sıradan bir kişi olarak yaşamına devam eden bir kişinin başına gelen
olayları anlatmak istiyorum. Başına neler gelebilir ki diye aklınıza birkaç
soru gelebilir.
Delikanlıya isim
vermiyorum. Çünkü herkes kendince bir isim verebilir.
İşinde gücünde kendi
dünyasında hayallerinde yaşamaya devam ediyormuş. Kalbinde karamsarlık olmayan
iyiyi güzeli isteyen hoş duygular içinde hayallerini gerçekleştirmek için
çabalıyormuş.
Nedir acaba bu
hayalleri? İnsanlık adına ilham verici olmak, güzel duyguları yaymak, karavanı
ve motoru ile memleketin her yerine gitmek. Ve gittiği her yerde insanlara
güzellikleri aşılamak, anlatmak ve kalıcı bir iz bırakmak.
Bu düşünceler sizce
sadece düşünce olarak mı kalıyor? Gerçek olabilir mi? Yapılabilir mi?
Gel zaman git zaman
bizim delikanlı ufak tefek işlerle başlamış iş hayatına. Merdivenleri adım adım
çıkmaya başlamış. Her yaptığı işi hakkıyla yapmış ve kendini geliştirmiş.
Ancak hep bir boşluk
hissediyormuş. Bulunduğu yerde bir zaman sonra daha ne yapabilirim diye kendine
soruyormuş. Fakat içinde hep başka yerlere gitme duygusu ağır basıyormuş. Sanki
buralar dar geliyormuş.
Bir gün işten eve
giderken bir yere oturup düşünmeye başladı. Kendi kendiyle konuşmaya başladı.
Şimdi diyeceksiniz
ki! İnsan kendi kendine konuşur mu? Deli derler diye. Aslında toplum olarak
yanlış anlıyoruz bu konuyu. Neden derseniz? Kendinizle konuşmazsanız gerçek ve
dürüst olarak sizi en iyi kim eleştirebilir?
İç huzur istiyorsanız
içsel olarak kendinizle barışık olmalısınız. Vicdani olarak rahat olmak çok
önemli!
Delikanlı kendi
kendine içsel olarak bir konuşma içine dalmıştır. Gelin misafir olalım bu
konuşmaya.
Ailemi seviyor muyum?
Evet, onlar benim canımın kanatları gibi iyi ki varlar.
Çevremi seviyor muyum?
Hem evet, hem hayır. Çünkü büyüdüğüm yer olduğu için
seviyorum. Ancak artık eskisi gibi değil. Komşuluk, yardımlaşma, güven ve
birlik olma duygusu maalesef yok denecek kadar.
İçimde ki boşluğun sebebi nedir? Neden büyüyor peki?
Eksikliğini hissettiğim tarif edemediğim duygularım var.
Her geçen gün daha da büyüyor. Durduramıyorum.
Kime danışabilirim? Beni benden daha iyi anlayacak birisi
var mı?
Ailem duygusal davranıp etme, gitme diyecek. Arkadaşlarım
şaka ile karışık kafa bulacaklar.
Ne yapmalıyım?
Buralar dar geliyor sanki. Gitmek istiyorum. Ancak nereye
gideceğimi bilmiyorum.
Peki, ne zaman?
İçimden bir ses yakında diyor!
Hazır mıyım?
Henüz değilim. Ancak iç sesim hazırlandığımı söylüyor.
En önemli soruları
sormalıyım kendime! Cevap vermeye gücüm var mı? Şu an sahip olduğum herkes ve
her şey bir başkasının hayali olabilirdi. Hayallerim uğruna bütün sahip
olduklarımı kaybedersem ne olacak? Ve değecek mi? Sonunda neler olacak? Ve asıl
soru
Hayallerime ulaşmak mı? Yoksa hayallerime ulaşmak için
çıkacağım yolculuk mu istediğim? Yolculukta başıma neler gelecek ve neler
öğreneceğim?
Gündüz ve gece birbirini kovalıyor ancak yetişemiyor
değil mi? Sorularım ve cevaplarımda aynı şekilde işte!
Siz hiç kendinize
soru veya sorular soruyor musunuz? Yoksa aman ne olacak ki! diyenlerden
misiniz?
Eğer sorular sorup
cevapları arıyorsanız bilin ki zihniniz yakında
farklı olarak sizi uyaracak. Onunla savaş halinde de olabilirsiniz. Veya
çok iyi anlaşıp bilinçaltında neler olduğunu fark
edip bugüne kadar uyuduğunuzu anlayacaksınız.
İyi kötü yaşıyorum
işte, öyle böyle günler geçiyor nasıl olsa. Aç değilim açıkta değilim. Kimseye
muhtaç değilim.
Eğer bu şekilde
halinizden memnunmuş gibi zihninizi durduruyorsanız maalesef
sahip olduğunuz gücünüzü kullanmak istemiyorsunuz.
Aklın yoksa yandın. Ya kalbin yoksa? O zaman sen zaten
yoksun ki… (Mevlana)
Neyse kimseyi
yargılamak değil niyetim. Sadece yolculuğumun ne zaman olacağını merak eden ve
nasıl olacak diye heyecanlanan birisiyim.
Herkes başarılı
insanların yaşam hikâyelerini okumayı çok seviyor ve ilgisini çekiyor. O
insanların neler yaşadığını tam anlamıyla bilmiyorsunuz aslında.
Unutmayın ki başarı; kestirme yoldan ulaşılan bir yer
değildir. O yüzden başarısızlık şart.
Bizim delikanlının
zihnini kurcalayan ve yaşamında ki sıradanlığın vermiş olduğu hisler artık
iyice yükseliyordu.
Zihniniz bir bahçedir. Düşünceleriniz ise bir tohum. Ya
bu bahçede çiçekler yetiştirirsiniz, ya da yabani otlar…
Yapması gereken en
önemli bir şey vardı. O yüzden böyle eli kolu bağlanmış gibi. Neydi peki o
önemli olan?
Büyük işler, büyük
yolculuklar ve hayatı değiştiren bütün olgular için gereken ilk şey!
Cesaretle kendinden emin bir şekilde karar verip ilk
adımı atmak!
Aklın gücünden kuvvetli olan tek şey kalbin cesaretidir.
İnsanlar her şeyi
kolay yoldan elde etmeye çalışıyorlar. Ancak böyle bir şey yok. Kendi çabasıyla
kazanılan bir başarısızlık ile hediye edilen bir başarı aynı değildir. İlkinde
öğretici olan tekrar denemek için bir amaç veren başarısızlık var. İkincisinde değeri
olmayan bir başarı var. Birincisi daha değerli inanın bana…
Kazandığın savaşlar değil, kaybettiğin savaşlar seni sen
yapar. İnsan kazanarak öğrenmez, kaybederek öğrenir.
Delikanlı artık karar
vermeliydi.
Ya harekete geçecek. Veya ömür boyunca yapmadığı için
pişmanlık duyacak!
Siz olsanız hangisini
seçersiniz? Biraz düşünün bakalım.
Genelde şu an
okuduğunuz için birincisi diyeceksiniz. Ancak yaşam içinde genelde ikincisi
yüzünden insanlar kendine veya diğer insanlara kızgın bir şekilde yaşamaya
devam ediyor.
Bu konu biraz
derinlere inen ve herkesin bir yarası olan ancak yokmuş gibi davranılan ömür
boyu etkisi olan gizli kalınması istenilen maalesef acınası bir durumdur.
Bizim delikanlının
yapması ve halledilmesi gereken birkaç işi var.
Ailesine ve
arkadaşlarına durumu olduğu gibi anlatsa mıydı? Yoksa iş gezisi mi deseydi?
Veya tatile gidiyorum diyerek biraz tepki mi alsaydı acaba?
Siz olsaydınız ne
dersiniz? Böyle bir durum yaşadınız mı?
Yolculuğa nereye ve ne ile gidecek? Yakına mı uzağa mı?
Yanına neler almalıydı?
Her yapılan
yolculuğun vakti bilinir mi? Vakitsiz yolculuğa hazır mı insanoğlu?
Bulunduğun yer seni mutlu etmiyorsa yerini değiştir, taş
veya ağaç değilsin!
Ve hatta bazen şöyle
seslenmek istiyor musunuz kendinize?
Toprak..! Sana da yük olur muyum? diye…
Mesafe kavramı kişiye
göre değişir mi?
Bence en uzak mesafe;
Güneş, yıldızlar ve hatıraları yaşadığımız zaman değildir. İki insanın zihni arasında ki düşünce
farklılığından dolayı oluşan mesafesidir.
Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler, onun sadece bir
sayfasını okurlar.
Seyahat ettiğiniz
yanınıza genellikle ihtiyacınız olduğunu ve olabileceğini düşündüğünüz eşya vs
alırsınız.
Sınırları olmayan bir yaşam için; ne kola muhtaçsın ne
bacağa. İhtiyacın olan tek şey sınırları olmayan bir akıl…
Ya bu yolculuk çok
farklı ise …
Delikanlı uyumak için
gözlerini kapatmaya hazırlanırken sizlere uyku ile ilgili birkaç cümle yazmak
istiyorum.
Uyumak aslında kısa
süreli ölmek demektir. Bu yüzden her gece uyumadan önce mutlu bir şekilde
uykuya dalın.
………………………………………………………………………………………..............................
Yalnız Adamın bir
sonra ki yazısında buluşmak, görüşmek üzere şimdilik hoş çakalın, sağlıcakla
kalın…
Harika yazılar emeğinize sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim nacizane kaleminden damlalar halinde yazıyorum elimden geldiğince.
Sil