Yalnız Adam’ı yalnız
bırakmadığınız için herkese teşekkür ederim!
Hikâyem çok farklı
bir şekilde devam ediyor. İlk başta düşündüğümden daha farklı bir yönde ifade
etmeye ve yazmaya başladım. İstiyorum ki; yazdıklarımı okurken hayal edin ve
kendinizi O’nun yerinde düşünün ve yaşayın.
Bir insanın
ulaşabileceği yer neresidir? Nereye kadar gidebilir? Neler görebilir? Neler
hissedebilir? Son diye bir şey var mıdır?
İşte bu soruların
cevabını arıyorum kendimde!
Cevap buldukça yeni
sorular soruyorum yine!
……………………………………………………………………………………….......
Nerede kalmıştık?
Hikâyemizin en son kısmı şöyle bitmişti.
Şahmeran: Ey Âdemoğlu! Bilgi şüphe etmekten, iyilik acı
çekmekten ve kararlı olmak korkudan kurtarır.
Delikanlı: Ey Şahmeran! Öğütlerini unutmayacağım ve seni
tanıdığım için çok şanslıyım. Hoşça kal!
dedi ve sonra kapıdan
içeriye doğru adım attı ve ışıklar içinde kayboldu…
……………………………………………………………………………………….......
Ve öyle bir yere
gelmişti ki! Sanki bütün evren karşısında duruyor ve muhteşem bir manzaraya
bakıyordu.
Delikanlı
yalnızlığının zirvesinde bulunuyordu. Kulağına hiçbir ses gelmiyordu. Kalbinin
sesini hiç bu kadar net duymamıştı. Zihninde en ufak bir endişe, kaygı, telaş
vs yoktu. Sadece huzurun vermiş olduğu ferahlığı yaşıyor ve en derinden
hissediyordu.
Delikanlı: Şu an rüyada mıyım? Burası neresi? Hiç böyle bir
yer görmedim ve böyle huzur dolu hissetmedim.
‘Zirve de olmak demek yalnızlığı en derin haliyle hissetmek
ve kimsesiz kalmak demek’ olduğunu öğrendim.
Peki, şimdi bana kim yol gösterecek? Nereye gideceğim?
Derken parmağında ki
yüzük parlamaya başladı ve gökyüzüne ışıklar içinde yükseldi.
Ve Zümrüdü Anka
kocaman kanatlarını açarak delikanlıya seslenmeye başladı.
Zümrüdü Anka: ’Ey Âdemoğlu bu diyarda senin rehberin
olacağım ve kendi dünyana gidene kadar seninleyim! İhtiyacın olduğunda ben
kendimi göstereceğim.’ demiştim sana hatırladın mı? Vakti geldi demek!
Delikanlı: Evet hatırladım Ey Zümrüdü Anka! Neyin vakti
geldi?
Zümrüdü Anka: Bu diyarda büyük imtihanlar vereceksin!
Hazır mısın?
Delikanlı: Nasıl bir imtihan olacağım? Gelebileceğim son yer
burası mı?
Zümrüdü Anka: Bu boyuta geçerken 5 adımda geçmiştin. Neler
söylediğini hatırlıyor musun?
Delikanlı: Evet tabi ki! ‘Ruhen, zihnen, bedenen, zaman ve
mekân’ demiştim.
Zümrüdü Anka: Bu diyarda zaman ve mekân kavramları sırdır
bilinmez. Ruhen, zihnen, bedenen kavramları yanı sıra zaman-mekân kavramı
yerine kalbin olacak.
Karşına 4 kapı çıkacak her birinde ayrı imtihan
vereceksin. Ancak şu ana kadar gördüğün kapılardan değil bilesin.
Delikanlı: Sonunda Hakikate ulaşmak ise önce bedenimi, sonra
zihnimi, sonra da kalbimi ve en sonunda da ruhumu teslim etmeye hazırım!
Zümrüdü Anka: Ey Âdemoğlu! Her bir kapıda soru sorulacak.
Delikanlı: Ey Zümrüdü Anka! Peki, hadi gidelim.
Zümrüdü Anka: Ey Âdemoğlu! Kapılara gitmek değil mesele 4
kapıyı çağırmayı bilmektir mesele!
Delikanlı: Nasıl çağıracağım söyler misin?
Zümrüdü Anka: Her kapı için ayrı bir imtihan vereceksin.
Soruyu doğru cevaplarsan kapı sana gelecek ve sonrasını yaşayıp öğreneceksin.
İlk kapı için hazır mısın?
Delikanlı: Peki! Evet hazırım.
Bulunduğu yerde akıl
almaz şekilde değişimler oldu ve birden karşısında ki görüntü gitti.
Yem yeşil bir dağ
görüntüsü geldi ve dağ hareket etmeye başladı. Ve karşısında öyle bir varlık
çıkmaya başladı ki gözlerine inanamadı.
Karşısında gördüğü ve
gözlerine inanamadığı varlık Doğa Ana idi. Tüm güzelliği ve muhteşem haliyle …
Zümrüdü Anka saygı ve
tüm hürmetiyle Doğa Ana’ya selamlarını iletti ve delikanlının yanında sessiz
bir şekilde duruyordu.
Doğa Ana: Ey Âdemoğlu! Sürekli dilinizde olan ancak
değerini bilmediğiniz doğanın koruyucusu benim.
Bu durum karşısında
delikanlı şaşkınlık içinde kendini toplayıp sonra konuşmaya başladı.
Delikanlı: Merhaba! Doğa Ana. Söylediklerinde haklısın.
İnsanoğlu olarak kendi kendimizi yok ediyoruz. Tabiatın doğasını ve
geleceğimizi mahvettik ve etmeye de devam ediyoruz.
Doğa Ana: Her çiçeğin yaprağında, her ağacın dalında ki
meyve de, her yağmur damlasının toprağa düştüğü yerde, her suyun toprağa
dokunup canlandırdığı yerde ve her canlının yaşama tutunduğu yerde bulunduğumu
ne zaman öğreneceksiniz?
Delikanlı: İnsanoğlu hemen öğreniyor ancak hemen de
unutuyor. İhtiyacı varken görüyor, ihtiyacını tamamlayınca görmezden geliyor.
İnsanlık adına özür
dilesem kabul eder misiniz?
Doğa Ana: Ey Âdemoğlu! Sen kendi adına konuşabilirsin.
Tüm insanlığın sorumluluğunu alamazsın!
Delikanlı: Ey Doğa Ana! Kendi adıma özür diliyorum.
Doğa Ana: Dilediğin özrünü kabul ediyorum. Ve sorunu
soruyorum.
Özrü kabul edildiği
için ayrı bir sevinç duyuyordu. Ancak sorunun nasıl sorulacağı konusunda da
heyecanlıydı.
Doğa Ana delikanlıya
soracağı soruyu gayet iyi biliyordu ancak cevabı doğru verebilecek miydi?
Doğa Ana: 3 soru soracağım sana! Ve sende bana soru
sorabilirsin.
Delikanlı: Peki heyecanlı bir halde sorularını dinliyorum
Doğa Ana.
Doğa Ana: Neden kendini yalnız hissediyorsun? Ailen
arkadaşların ve çevrende ki bunca canlı ve cansız var iken!
Delikanlı: İnsanların hayatıma eşlik etmelerini istediğimde
kendime şu 2 soruyu soruyorum!
Bana yalnızlıktan daha mı iyi
gelecek? Yoksa bana yalnızlığın güzelliğini mi
hatırlatacak?
İnsanlara olan saygımı korumak için zaman zaman uzak duruyorum.
Doğa Ana: Her geleni nasibin
ve her gideni de kaybın sanma. O tarafını Hak
bilir!
Kimisi ders, kimisi ceza ve kimisi de ödül gibi
gelir yaşamına.
İyi niyetli insanlar kötü insanlar ile sınanır. Ancak iyi
insanlar kötü insanlara ömrünü vermemeli.
Delikanlı: Hayal kurunca maalesef o hayalleri yerle
bir etmekten beter ediyorlar
Güvenip kendini ona ait hissedince hiç acımadan
kıyıyorlar ve güvenini sarsıyorlar.
Sevilince ve bunu da fırsat
bilince kullanıyorlar.
Görmezden gelince veya görmek istemeyince hemen değişiyorlar.
Bu yüzden yalnız kalmayı istemeye hakkım olduğunu düşünüyorum.
Doğa Ana: Ey Âdemoğlu!
Bilip bilmediğin, görüp göremediğin, duyup duyamadığın, kötülüğün ne
demek olduğu anlaşılsın diye iyiliği- güzelliği yaratan, yanlışın ne olduğu
bilinsin diye doğru yolu gösteren rehberleri yaratan, canlı-cansız tüm kâinatı
yaratan, yaşamdan öncesi- yaşam süresi ve yaşamdan sonrasını yaratan Yüce
Yaratıcının olduğunu bilen kul veya yaratılan hiç yalnız olur mu?
Delikanlı: Ey Doğa Ana! Ne güzel ifade ettin. Hakikat katının
varlığından asla şüphem yoktur ki!
Ben ruh eşimi arar iken
yaşadıklarımdan ve yorgunluğumdan dolayı yarım kalmış benliğimi bulmak için …
Delikanlının
boğazı düğüm düğüm oldu ve gözyaşları içinde konuşmasını bitiremedi içi o kadar
dolmuş ki hatta taşmış ve yüreği kabarmış!
Doğa Ana: Ey Âdemoğlu! Sözlerini anlatmıyor adeta
yaşıyorsun ve seni gerçekten anlıyorum.
Delikanlı: Ey Doğa Ana! 2. sorunu sorabilirsin.
Doğa Ana: Bu halde çok üzgün iken 2. soruma hazır mısın?
Gönlünün istediği eş ruhun
nasıl birisi olsun istiyorsun?
Delikanlı gülümsedi
ve konuşmaya şiir edasında devam etti.
Alıp başımı gittiğim o yollara,
O yollarda gördüğüm her çeşitten ağaçlara,
O ağaçlarda ki dallara ve dallarında ki meyvelere, çiçeklere,
O meyveleri yerken mutlu olan kuşların cıvıltısına,
Derelerin, ırmakların, nehirlerin o güzel su sesine
O sulardan su içen kedilerin,
köpeklerin ve hayvanların kendine özgü sesine
Eski kitapların sayfalarını çevirirken o duyduğum tarifsiz kokuya
Ve defalarca dinlediğim her
satırında kendimi ifade ettiğini anladığım
şarkılara Aşığım
Demem o ki benden insana yar
olmaz…
Doğa Ana: Senin artık beden kavramına yani ruhun
hapsedildiği etten kemikten ve kandan olan kabuğa ihtiyacın yok!
Delikanlı: Anlaşılan 2. kapıda (âlemde) bedenime ihtiyacım
olmayacak demek oluyor.
Doğa Ana: Evet doğru bildin Ey Âdemoğlu!
İlk önce kapıyı çağırmalısın. Ancak sıradan bir şekilde
ifade etmeden öyle bir seslenmelisin ki kapı sana gelmek için kendinden geçsin
yani senin için sana gelsin!
Delikanlı: Ey Doğa Ana! Demek istediğini gayet iyi anladım!
Ve şiir edasıyla
kapıya seslenmeye başladı.
Burada bilinmeyeni bildirirler mi?
Bedenimi feda etsem yeter mi?
Yoksa Şah diyeni istemezler mi?
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Can dayanmaz gayretine müşkine
Seni beni Yaradan'ın aşkına
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Gözlerimden hasret yaşı dökerim
Şah'a giden yolda bir toz zerresiyim
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Ve o anda tarifi
imkânsız mucizeler olmaya başladı. 1. kapı değil 4 kapı aynı anda geldi ve
delikanlı 4 şekilde görünmeye başladı.
Sevgi olarak: kalbinde yer alan herkes ve her şey görünür halde 3. kapıya
Ruhani olarak: Hakkın
kendi özü olarak bilinen nur şeklinde 4. kapıya doğru yaklaştı.
Doğa Ana bu durum
karşısında adeta donup kaldı ve sonra şöyle seslendi:
Ey Âdemoğlu! Sen özüne gitmeyi o kadar çok istemişsin ki 4
kapı 40 makam sana geldi!
Zümrüdü Anka kuşu ise
şaşkınlık içinde baka kaldı ve kendini toparlayıp şöyle dedi:
Öyle bir yere öyle bir şekilde gidiyorsun ki bizlere
ihtiyacın yok!
4 surette olan
delikanlı Doğa Ana ve Zümrüdü Anka’ya teşekkür ettikten sonra şöyle seslendi:
Hakikate gitmeyen yol neye yarar?
Hak uğruna seyyahın ta kendisiyim. dedi ve 4
suretiyle 4 kapıdan içeriye geçti…
Not: (Pir Sultan
Abdal’ın Açılın kapılar Şah’a gidelim deyişinden alıntı ve esinlenerek
yazılmıştır)
Bir
sonra ki yazımda 4 kapı 40 makam nedir? okuyup öğreneceğiz, görüşmek üzere şimdilik
hoşçakalın, sağlıcakla kalın fakat yalnız kalmayın…
Hocam o kadar güzel yazmışsınızki sanki ben hikayenin içindeyim gibi sanki beni anlatıyo ☺️Aslında çok şeyler yazmak isterdim ama şunu söylemeliyimki tek kelimeyle süper olmuş bu yazdıklarınızı inşallah kitaba dökersiniz başarılarınızın devamını diliyorum sağlıcakla kalın hoşçakalın hocam
YanıtlaSilÖncelikle çok teşekkür ederim Aysun kaya (değerli ve hisli öğrencim) değerli yorumun için. Yazdıklarımı okurken kendin yaşıyormuş gibi hissettiysen demek ki bir adım atabilmişim. Yalnız Adam artık yalnız değil! O artık bir seyyah...
Sil